27 Mart 2014 Perşembe

Givenchy Le Rouge - 202 Rose Dressing

Herkese merhaba!

Geçtiğimiz hafta Sephora'ya uğradığımda son zamanlarda favorilerim arasında olan markalardan Givenchy'nin çok sevdiğim Le Rouge serisinde Beige Plume kadar seveceğim bir renk olup olmadığına bakmıştım. 202 numaralı Rose Dressing, son zamanlardaki "neon" rujlara olan ilgimi tekrar uyandırdı. Resmen ilk görüşte "çarpıldım" diyebilirim bu renge.




Ben o gün tam boyunu almadım ama aldıklarımın yanında bunu çok beğendiğimi gören, çok sevgili Ceren hanım sayesinde bu bebek versiyonuna kavuştum. Hatta bunu hediye numunelerin arasına kattığını gösterdiğinde çok çok sevinmiştim.



Rose Dressing tam bir mercanımsı-kırmızımsı pembe. Temptalia'da da incelemesini gördüğümde Christine'deki duruşuna bayılmıştım. Buradan görebilirsiniz.
Onda çok daha mercan duruyor fakat benim fazla beyaz tenimde biraz daha kırmızımsı pembe gibi durdu. Çok çok sevdim!

Le Rouge serisinden Beige Plume'ü önceden yazmıştım, bu da aynı seriden, aynı ambalaja sahip. Beige Plume'ü değerlendirdiğim yazıyı okuyarak ürünün yapısı ile ilgili fikir edinebilir, orjinal boyunun ambalajını görebilirsiniz: Givenchy Le Rouge 102 Beige Plume.

Renk size hitap ediyorsa Le Rouge serisindeki rujlar 87 lira ve Givenchy'nin en başarılı olduğu ürünlerinden biri bu. İlk fırsatta bir Givenchy standında bakabilirsiniz.

Sizce rengi nasıl? Ben görür görmez çok sevdim!
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

26 Mart 2014 Çarşamba

Givenchy Blanc Satin & Brun Cachemire Krem Far

Herkese merhaba!

Ülkemizdeki Givenchy standlarında markanın krem farları yeni yeni yer almaya başladı. Krem farları seven ama iyilerine 100 liradan başlayan fiyatlar vermek zorunda kalıp, MAC ve MUFE krem farların uygun fiyatlarına rağmen kupkuru olmasından canı sıkılanlar için Givenchy'nin yeni krem farları gerçekten mükemmel bir alternatif. Yani fiyat performans oranıyla krem far kategorisine genel anlamda bakılırsa kalite ve yapı olarak MAC ve Make Up For Ever'dan, fiyat olarak da Chanel ve Dior'dan çok çok daha iyi.

Benim geçen hafta Capacity Sephora'da bulunan bütün tonlara bakma fırsatım oldu. İçlerinde bir tane ışıltılı karamel tonu vardı ve bir sürü koyu tona kıyasla en kullanışlı olan oydu ama bu seriden hiçbir şey almadım. Yine de o günkü alışverişimle beraber birkaç numune kartı edinme fırsatım oldu ve bana hediye edilen minik kartlardaki Blanc Satin-Beyaz Saten ve Brun Cachemire-Kahve Kaşmir tonlarını bugün size yazacağım.

Blanc Satin daha çok "top coat" dediğimiz, göz makyajının en üstüne ve son adım olarak uygulanacak türde, bazında renk olmayan, sadece ışıltı formatında bir renk. Tam da adındaki gibi beyaz ve gümüş yansımaları olan, simli bir krem far. Mağazada baktıklarım arasında bu da vardı ama gözümde denememiştim. Evde denediğimde aslında çok sık kullanmaya yer çıkmayacak da olsa alacak kadar beğendiğimi itiraf edebilirim.



Brun Cachemire, yine mazağada da dikkatimi çeken tonlardandı. Tek başına smokey eye yaratmak için harika bir ton. İçindeki kırmızı ve altın yansımalı ışıltılarla da gerçekten şahane.
Burada çıplak göz kapaklarıma direkt uygulayarak, fırçama da hiçbir far almadan dağıttım sadece.



   İlk izlenim olarak, yapıları mükemmel. Yumuşacık ve MAC ile MUFE krem farlardan çok daha "krem" formatında, daha nemliler. Kuruduklarında da çok sert bir yapıya dönüşmüyorlar. Yine o krem farlarda aranan "krem" hissini veriyorlar ki ben krem farlarla ilk tanıştığımda daha çok "yumuşak taş far" olduklarını düşünmüştüm genel olarak. Bunlar gerçekten krem.

Çok kolay dağıtılıyorlar. Brun Cachemire de o küçücük testerda bile bir sorun yaşamadım. Uygular uygulamaz, kurumadan dağıtmaya başlamanız yeterli.

Diğer birçok krem far gibi küçük, kapaklı, kavanoz tipli minik ambalajlarda geliyor.
Beni en şaşırtan ve mutlu eden yönü de 69 liralık fiyatı. Evet, 70-80 lira bile değil, 69 lira. Hele bir de indirime denk gelirseniz daha uyguna bile alırsınız.

Benim tamamını gördüğüm günden aklımda kalan mat bir uçuk pembe ve ışıltılı bir karamel tonu vardı, onlara yakın bir zamanda tekrar bakabilirim ve belki karamel tonunda olana blogda rastlarsınız.

Bu yıl gelen en iyi şeylerden biri Givenchy Ombre Couture krem farlar oldu kesinlikle. Bence herşeyin ortasını en başarılı şekilde buldular. Kesinlikle tanışılması, denenmesi gereken ürünler arasındalar, benden tavsiyesi.

Siz bu ikili arasından hangisini tercih ederdiniz? Blanc Satin gibi tek başına simli farları kullanmayı tercih ediyor musunuz?
Paylaşmayı unutmayın!

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

25 Mart 2014 Salı

Le Blanc de Chanel - Chanel Beyazı Makyaj Bazı

Herkese merhaba!

Bugün benim gibi fazlasıyla açık tenli olup, beğendiği ve kullandığı fondötenlerde tonunu asla tutturamayacak kadar şanssız olanlara fazlasıyla yardımcı olan bir makyaj bazıyla karşınızdayım.
Le Blanc de Chanel.


Chanel'in bu aydınlatıcı makyaj bazını ilk Lisa Eldridge'in bir videosunda görmüştüm. Kamera karşısında uygulandığında cilde anında bir aydınlık veren bu bazın en önemli özelliği de bu. "Hafif aydınlatıcı baz" olarak tanımlanmış.

Rengi tam da isminden anlaşılacağı gibi bembeyaz.


Daha ambalajını açar açmaz büyük bir hayal kırıklığı yaratarak pompa başlığı olmadığını görüyorsunuz. Bir sakarlık anında devrilip dökülmesi, uygulama için biraz alayım derken israf etme ihtimaliniz fazlasıyla var.

Bununla beraber, biraz rahatlık sağlama amacıyla ufak bir plastik spatulayla geliyor.


Ben normalde bir makyaj bazının tam boyunu alacak, özellikle de böyle bir şeye para harcamayı normal görecek bir tüketim anlayışına sahip değilim. Zaten baz kullanmak için makyaja harcadığım zamanı saniyeler de olsa arttıracak olması ayrı bir eksi. Ama şu ana kadar hiçbir fondötende en açık rengi almama rağmen ton tutturamadım. Yves Saint Laurent, Max Factor, La Prairie, hatta MUFE HD'nin 115 numarası bile bana biraz koyu geliyor. Bu sorunu çözecek ve başımla boynumun iki farklı kıtaya aitmiş gibi görünmesini sona erdirecek bir çözüm ile gelen ürün, beni sadece vaadiyle bile baştan fethetmiş demektir.


Baz bembeyaz da olunca fondöteninizle karıştırdığınızda istediğiniz kadar ton açabiliyorsunuz. Tabi ki fondötenin yapısı bazın yapısıyla karışarak değişiyor ama en azından kendi tonunuza yaklaşıyorsunuz.

Bu yönüyle beraber, ürünün içinden çıkan kılavuza göre bu bazın dört ayrı işlevi var:
1- Eşitlenmiş, pürüzsüz ve ışıldayan bir cilt için günlük cilt bakımı rutininden sonra tek başına kullanım,
2-Cildin ışıltısını arttırmak için fondötenden önce kullanım,
3-Fondöteninizin tonunu açmak, cildi aydınlatmak için fondötenle karıştırarak kullanım ve,
4-Elmacık kemikleri, alın ortası ve burun kemiği boyunca fondöten üzerine hafifçe sürerek, likit aydınlatıcı olarak kullanım.

Bu bazın gözenek küçültmek, cildi matlaştırmak gibi, biraz daha problemli cilde sahip olanlara yardımcı olacak türden özellikleri yok. Yukarıda belirttiğim gibi, daha çok aydınlatma amacına sahip. Kendimde gözlemlediğim kadarıyla cildin üzerine ince bir tabaka gibi yerleşiyor ve cilde belli belirsiz bir ışıltı katıyor. Ürünün içinde sim ya da ışıltılı bir şey yok, bu yüzden cildi parlatmıyor, cildin çok hafif ışıldamasını sağlıyor.
Cilde dokunulduğunda yapış yapış değil, saten hissi veriyor. Cildi kurutmuyor ama çok fazla da nemlendirmiyor.
Genel olarak makyaj bazlarından bekleneceği üzere makyajın ömrünü uzatması gibi bir yönü olduğunu düşünmüyorum. Pazar günü bütün gün denemiş oldum ve ten makyajım önceki zamanlardakine benzer bir hafifleme sürecinden geçti. Yani uygulandığı gibi durmasına yardımcı oluyor diyemem.
Aydınlatıcı olarak kullanılacak kadar fark edilir bir duruşu olduğunu düşünmüyorum, onu da denedim. En azından ben bir şey fark etmedim. Mary Loumanizer kullananlar benim aydınlatıcı anlayışımın tamamen opak ve görünür aydınlatıcı olmasından bunun nasıl olduğunu tahmin edebilir. :)

Dediğim gibi, bence en önemli özelliği cildi aydınlatması. Burada baz uygulaması öncesi ve sonrasında elimdeki farkı görebilirsiniz.


Sevdiğim yönlerinden biri de kokusu. Çok hafif ve meyvemsi bir kokusu var, hatta bana çok hafif bir çilekli sakız kokusu gibi geldi diyebilirim. Bu koku, ürün uygulandıktan sonra hissedilmiyor.

En büyük eksisi ambalajı ve kocaman ağızlı şişesi, yanında da çok bayağı bir plastik spatulayla gelmesi.
Uyguladığım fondötenin kendi yapısını değiştirip, bazın yapısına benzetmesini de çok sevmedim ama bunu yapmayan bir baz üretilmesi imkansız olur herhalde, sonuçta üstüne değil, direkt karıştırarak uyguluyoruz.

Fiyatı 136 lira. Verdiğim için pişman olduğum bir meblağ değil kesinlikle, 3 yıl hep en az 1-2 ton koyu fondötenler kullanmışken artık kullandığım her fondöteni kendi tonuma çevirecek olmam benim için yeterince büyük bir şey.
Sizler bu ürünü merak ediyor ya da hal-i hazırda kullanıyor musunuz? Paylaşmayı unutmayın!

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

ARTIK YOUTUBE'DAYIM!
Youtube'dan beni takip edebilir, kanalıma abone olarak videolarımı izleyebilirsiniz :)
Bengisu Ayşe Youtube kanalı

24 Mart 2014 Pazartesi

Online Alışverişte Öne Çıkan Bir İsim: Dermomarket.com

Herkese merhaba!

Bugün sizlere, kalitesine ve müşteri hizmeti anlayışına güvendiğim dermomarket.com'dan bahsetmek istedim. Bu yüzden günün ikinci yazısında bu güzel ve özellikle de iki büyük yönüyle kalbimi fetheden e-ticaret sitesine yer vereceğim.


Şu ana kadar böyle bir yazı yazmamıştım ama hem firma ile iletişime geçmem hem de uzun zamandır takip ettiğim bloglarda okuduğum olumlu alışveriş tecrübesi yazıları üstüne dermomarket.com'a ben de blogumda yer vermek istedim.

Dermomarket.com, aslında yeni yeni haberdar olduğum bir site değil. Dediğim gibi, uzun zamandır takip ettiğim diğer bloglar aracılığıyla da çok önceden haberdar olduğum, beni özellikle de iki büyük yönüyle; içerdiği markalar ve kapıda ödeme seçeneğiyle fethetmiş bir site.
Kredi kartı, hatta uzun zamandır banka kartı ve haliyle internet bankacılığı dahi kullanmadığım için konu kozmetik alışverişi olunca her zaman evden dışarı çıkmak zorunda kalıyorum. Oysa dermomarket.com, ben ve benim durumumda olanlar için sağladığı kapıda ödeme seçeneğiyle bu konuya bile bir çözüm getirmiş. Bu yönü özellikle de ev hanımlarının ve annelerin fazlasıyla işine yarayacak türden.
Başka bir şey sunmasa bile ilk tercihlerimiz arasına girebilecekken, dermomarket.com aynı zamanda 99 lira üzerindeki alışverişlerinize kargo ücretini ödetmiyor, ürünlerde %100 orjinallik garantisi sunuyor ve MAC dahil birçok markayı bünyesinde bulundurmakla beraber, çok büyük bir bölümünde de piyasaya kıyasla %10dan başlayan indirimlerle sunuyor. Siz MAC şubelerinde hiç indirim gördünüz mü? Tabi ki hayır! Ama dermomarket.com ile MAC ürünlerini bile %10 indirimli alabiliyorsunuz.

Bunlarla beraber Dr. Murad, Bliss, Shiseido, Perricone MD. ve Real Techniques gibi daha bir sürü ilgi çekici marka dermomarket.com'da karşınıza çıkacak.

Ayrıca anne ve bebek için en ucuz Mustela ürünleri,



Aynı zamanda Bioderma ürünleri dermomarket.com da.



Siteden benim en çok ilgimi çekenler ise...


Caudalie'nin, Lisa Eldridge'in dahi tavsiye ettiği nem veren serumu,


Son zamanlarda likit linerlara dönüş yaparken bu konuda bir numara olduğunu bildiğim Lancome Artliner,


Ve karma cildim için de uyumlu olacağı belirtilen, dermokozmetik markaları arasında başı çekenlerden Dermalogica'nın nemlendiricisi. Hem de yanındaki destekleyici ürünleriyle bir set halinde sunulmuş.

Özellikle de Shiseido İbuki nemlendiricim artık ambalajından çıkmaya nazlanacak kadar azalmışken bu Dermalogica'nın serisi dikkatimi fazlasıyla çekti desem yalan olmaz. Hem de hiçbir online ödeme işlemi kullanmadan kapımda ve kargo ücreti ödemeden ödeme gerçekleştirerek alabilirim. Evden tercümanlık yaptığıma da bakılırsa işlerim de aksamadan, hiçbir yere çıkmadan rahatça alışverişimi gerçekleştirir, biten nemlendirici ihtiyacımı da kapatmış olurum.

Dermomarket.com bir sürü açıdan bizleri kendine çekiyor, bu kesin. Peki sizler dermomarket.com'dan neler aldınız? Alışveriş tecrübelerinizi paylaşmayı unutmayın, bana da ilk alışverişimden önce yardım etmiş olursunuz.

Dermomarket.com'u Twitter'dan,
İnstagram'dan ve
Facebook'tan takip edebilirsiniz!

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Hangisi Daha İyi? The Balm Mary Loumanizer - NARS Albatross

Herkese merhaba!

Aylardır planladığım bir yazıyla karşınızdayım bugün. Fotoğraflar aylardır bilgisayarımda duruyor ama yazmak bugünün işi olacakmış.

Geçtiğimiz yıl Haziran ayı sonlarına doğru NARS Albatross'u ilk kez denemiş ve dener denemez almıştım. Ekim ayı civarı ise bayram indiriminden yararlanarak The Balm Mary Loumanizer'ı da almış ve çok geçmeden NARS Albatross'u blog satışı aracılığıyla elden çıkarmıştım.
Satılmadan hemen önce NARS Albatross'u fotoğraflayarak bu iki fazlasıyla meşhur ve revaçta aydınlatıcıyı karşılaştırmak istedim.

The Balm Mary Loumanizer benim için fiyat-performans oranı kolay kolay rakip bulamayacak kadar iyi. Ekim ayından beri ondan daha başarılı bulduğum bir aydınlatıcıyla karşılaşmadım ve başka bir aydınlatıcı da kullanmadım. Fakat NARS Albatross, kullandığım kısa dönemde makyaja en ilgisiz arkadaşlarımın bile yüzümde gördüğünde (elmacık kemiklerini göstererek) "şurandaki ne? Ne kadar güzel parlıyor" demesine neden olan üründü.

Karanlıkta-Flaşlı Çekim

Bu iki aydınlatıcı arasındaki ilk bariz fark, Mary Loumanizer çok daha homojen ve opakken, Albatross'un biraz daha sim sim ve dağınık halde görünmesi.
Albatrossu uygularken fırçaya fazla yükleseniz bile Mary Loumanizer kadar opak bir aydınlatıcı görüntüsü elde etmiyorsunuz. Bu noktada Albatross kullanmaya alışmışken Mary Loumanizer bana inanılmaz yoğun geldi ilk denediğimde ama sonra tonunun benim fazlasıyla açık tenimde daha doğal durduğunu ve zaten opak şeyleri tercih ettiğimi iyice fark ettiğimden daha ikinci denemede Mary Loumanizer ile aramızda bir aşk ilişkisi başladı desem yalan olmaz.

Flaşlı - Aydınlık çekim

İkinci bariz fark, Mary Loumanizer'ın şampanya, Albatross'un ise çok açık bir altın tonunda olması. Albatross'u bir uyguladığımda abim "şu sarı sarı şey de ne? Çok sarı duruyor yüzünde" demişti, çok iyi hatırlıyorum. Eğer sarı alt tonlara sahip bir ten renginde değilseniz Albatross biraz fazla suni durabiliyor. Bu durumda yine Mary Loumanizer daha doğal duruyor çünkü şampanya ve sedefli bir tonu var.

Kalıcılık konusunda Mary Loumanizer'a getirecek tek bir olumsuz yorumum yok. Sabah 7'de uygulayıp çıkıyorum, akşam 18'i geçe eve girdiğimde yüzümde hala AYNEN duruyor. Eğer bir şekilde silecek ya da hafifletecek bir hareket yapmadıysam hiçbir şekilde değişmiyor.
NARS Albatross biraz hafifliyor diye hatırlıyorum. Fakat o da kalıcılık konusunda başarılı.


Ambalaj kalitesi, gramaj ve fiyat konusunda bakarsak inanılmaz bir fark var. Mary Loumanizer'ın indirimsiz hali bile 40 lirayken ve yılda birkaç kez %50'ye varan indirimle alma imkanı bile bulabilecekken, NARS Albatross 78 lira. Bununla beraber Mary Loumanizer 8.5 gram ürün barındırırken, NARS sadece 4.8 gram. Ayrıca NARS'ın ambalajı fazlasıyla kir ve iz tutuyor, Mary Loumanizer'da ise böyle bir durum yok.
Yani fiyatları gramajdan karşılaştırırsak NARS, Mary Loumanizer kadar ürün barındırsa 150 liraya yakın bir fiyatı olur. Fakat Mary Loumanizer indirimsiz haliyle dahi 40 lira.

Benim seçimim ve favorim kesinlikle Mary Loumanizer, ama ton ve duruş olarak Albatross'u beğenip alacak olanlar da olabilir. Eğer, özellikle de açık tenliyseniz ve hala Mary Loumanizer almadıysanız kesinlikle öneririm. Ben aldığım ilk günden beri çok çok severek kullanıyorum.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

21 Mart 2014 Cuma

Küçük Bir Sephora Alışverişi: Chanel, YSL, Givenchy...

Herkese merhaba!

Bugün, 2 hafta kadar önce aldığım La Prairie fondötenin tonuyla ilgili sıkıntımı halletmek ve markaların yeni ürünlerini görmek üzere Sephora'ya uğradım. İletişim içerisinde olduğum Sephora danışmanına gelmeden haber vermiştim ve koyu gelen fondötenimi açmam için bir baz önereceğini söylemişti. Aklımda bir de Guerlain Lingerie de Peau'nun tonlarına bakmak ve hemen orada uygun olanı bulursam onu da almak vardı.
Bakalım ne planlayıp, nelerle çıkmışım?

Sephora'ya girmeden önce önünden geçtiğim bir gümüş mağazasının vitrinine adeta çakıldım! Ortada buluşmayan, kelepçe tarzındaki bilekliklere bayılıyorum. Takı aldığımda her zaman gümüş alırım ama takı alacağıma makyaj malzemesi alayım mantığıyla sadece yılda 1 kez takı alırım. Bu sefer bir değil, 2 tane aldım. Çünkü ikisine de ayrı bayıldım!



Dikkatimi ilk çeken bu bakır kelepçe üzerine kelebek ve sedefli, dört yapraklı yonca oldu. Nedense takılarda çiçek ve kelebekler beni hep daha çok çeker. Yüzük en sevdiğim takıdır, elimdekilerin de yarısı çiçekli :))
Bakır renginde bilekliğim olmadığı için yine bakır rengindeki yüzüğümle kombinlemenin hoş olacağını da düşündüm. Çok çok beğendim.



Bu biraz daha klasik ve altın renginde kelepçe üzerine sedefli ve taşlı karelerin yanyana dizilimi şeklinde tasarlanmış. Bu da yine diğeri gibi kelepçe şeklinde ve ortasında buluşmadan çok küçük bir açıklık bırakanlardan.

Bu iki bileklik de 96 liradan 48 liraya inmişti, ikisi birden 96 liraya geldi yani. Açıkçası hiç pişman olmadım ve "yerine makyaj malzemesi alırdım" gibi takıntılı bir fikre kapılmadım. İkisini de çok beğendim.

Sephora macerama gelirsek...


Ceren hanımın önereceği baz pek meşhur Le Blanc De Chanel çıkınca fazlasıyla mutlu olduğumu ve heyecanlandığımı tahmin edebilirsiniz. Bu aydınlatıcı bazın yazısı ilk fırsatta blogda olacak.

Ve aldığım diğer ve son şey YSL Manifesto parfümün 30 ml lik boyu. Bu boyunu Türkiye'de normalde de satıyorlar mıydı bilmem ama bugün kasaya yakın olan ufak ürünler arasında görünce, fiyatını da makul bulunca aldım. Kolay kolay parfüm beğenmeyen Bengisu'nun geçen yazdan beri favorileri arasındaydı ve elimdeki son testerı da artık bitiyordu, 50 ml ve üstünü almazdım ama 125 lira da olunca aldım gitti!


Yine bir sürü güzel tester edindim ama ilkinin yeri daha bir büyük benim için.
Givenchy Le Rouge serisinden 202 Rose Dressing.
Numunenin sevimliliğine, şıklığına, rengin güzelliğine bakar mısınız?


Ardından Givenchy'nin satışa yeni çıkan krem farlarından iki farklı tonu bulunduran 3 tester kartını hediye aldım.


Givenchy Play parfüm,


Givenchy Ange Ou Demon,


Yine ve son olarak çok güzel bir hediye, Repetto parfümlü duş kremi.


Ayrıca denemek üzere Guerlain Lingerie De Peau'nun testerını da hazırladı Ceren hanım bana.


Onu da merakımdan eve gelir gelmez denedim: ciltteki duruşundan ilk izlenim: MUHTEŞEM! Ama o fiyatı beni yıktı mağazada... Tonumu tamamen tutturacak bir rengi olsa ilerde alırım ama şu an numune olarak aldığım bana 1-2 ton koyu (her zamanki gibi).

Aldıklarımdan gayet memnunum, bu sefer çok fazla bir şey almamış olmamdan da. Sizler neler aldınız son zamanlarda, burada gördüklerinizden hangisini en çok merak ettiniz? Paylaşmayı unutmayın!
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

20 Mart 2014 Perşembe

Marka Hikayeleri: Yves Saint Laurent

Herkese merhaba!

Bu yazı dizisini NARS ile başlatmıştım, merak edenler için bu sefer Yves Saint Laurent markasıyla olan tüketici ilişkimi yazmak istedim.

Blogumu ilk "Komodat" adıyla yazmaya başladığımdan beri takip edenler iyi bilir, Yves Saint Laurent benim en favori markalarımdan. Zamanla diğer birçok markadan da bir şey denememe rağmen hala yeniliklerini takip eder, bir şey alacağım zaman ürünlerine güvenirim. Bu sevda nasıl başladı? Ondan bahsedeyim.

Makyaja çok küçüklüğümden beri ilgim vardı. Fakat ciddi manada ilgilenmeye üniversite yıllarında başladım. 2011 yazında ilk kez maaşlı şekilde çalışmaya başladım ve o yıl eylül ayında bir yakınımızın düğünü olacaktı. Birden "o gün makyaj yapmak için birkaç şey alayım" diye bir hevese kapıldım ve ilk maaşımla Capacity Douglas'ın yolunu tuttum.

Aklımda tek bir far almak varken hangi marka olduğunu hatırlamadığım bir markadan bir farı çok beğenmeme rağmen satış danışmanının önerisi üstüne gözümde denediğimde hiçbir şey görünmediğini fark ettim. O gün öğrendiğim en önemli şeydir önceden denemediğim bir markadan far paleti alacağım zaman göz kapağımda gerçekten görünüp görünmediğinden emin olmak.

YSL'in 5 numaralı bu far paleti, ve ona uyacak şekilde füme tonundaki göz kalemi o gün aldığım 3 şey arasındaydı. Hatırlıyorum o zaman bu far paletleri 125 liraydı. Ama dener denemez "kesinlikle bunu istiyorum" dedim çünkü duruşuna görür görmez vuruldum! Göz kalemi ise tamamen satış danışmanının son anda bir şekilde aldıklarımın yanına eklettiği bir şey oldu, yoksa hiç aklımda yoktu.


Genelde ilklere olan ilgi aynen devam edermiş. Benim için de öyle oldu. Far paletlerini, iki farklı seriden dudak makyajı ürününü, fondötenini ve iki farklı rimelini denedim YSL'in. Bunların dışında numunesi sayesinde denediğim cilt bakım ürünü ve parfümü de oldu.

Aynı markadan 3 tane far paleti almama neden olacak kadar sevdiğim 2 markadan biridir YSL. Şu anda sahip olduklarım...



İlk far paletim, 5 numaralı Pure Chromatics.
Özellikle pembe farı ne kadar severek kullandığım belli oluyor sanırım :) Bununla abimin nişanlısının makyajını da yapmıştım. Aradan neredeyse 3 yıl geçmesine rağmen hala aynı şekilde rengini anında veriyor. Harika bir dörtlü.


Yine Pure Chromatics serisinin 13 numaralısı. Özellikle sol sırayı çok seviyorum. Üstteki gül kurusu-pembe gibi bir ton. Alttaki ise mavi yansımaları olan bir mor. Hele o sağ alt köşede duran koyu mor tonu inanılmaz pigmentli.


Geçen yaz çıkan koleksiyonun demirbaşı Marrakech far paleti. Bunlar dörtlü olanların aksine hem kuru hem ıslak uygulanamıyor, sadece kuru olarak kullanılabiliyorlar. Yabancı bloglardaki reklam görsellerine ilk görüşte vurulduğumdan ülkemize gelmesini beklemiştim, İstinye Park Sephora'dan almıştım. Aslında çok kullanışlı tonlar bulundursa da sadece 1 kere kullandım. Hatta satış blogumdaki ürünler arasında kendisi.


Sonra YSL'in en meşhur olduğu alan olan dudak makyajına geldi sıra. Bu ikiliden soldaki 07 numaralı glossy stain i 2012 Ekim sonunda, yukarıdaki 13 numaralı far paletiyle beraber almıştım. Hala mercan-kırmızı arası dudak makyajı ihtiyacı gördüğümde elimin gittiği tek şeydir. Yazısına buradan bakabilirsiniz.
Sağda duran, Rouge Volupte Shine serisinin incisi Nude in Private da yine tekrar tekrar anlatmama gerek olmayan, yazısını şuradan okuyabileceğiniz, gerçekten (en azından şimdilik) hayatımın rujudur. Hatta bir ara yedeklemek üzere daha yarısına gelmememe rağmen 1-2 tane daha almayı düşünüyorum. Onsuz kalmaktan korkuyorum!


Markaya ait en büyük favorilerimden biri yine rimelleri. Burada meşhur Effet Faux Cils'in hem normal, hem de waterproof versiyonu var. Normalini yine en son Sephora alışverişimden aldım, waterproof olanından farklı olduğunu söylediler. Hatta daha iyi dediler ama evet, farklıymış, çünkü waterproof versiyonuna olan aşkımı on kat arttırmış olabilir. YSL'in kendi ürününden iyisini kendisinin bile üretemeyeceğine kanıt gibi olmuş.

Bunlar dışında blog satışıyla yakın zamanda sattığım Teint Resist fondöten de kullanmıştım bir ara. Onun dahil olduğu, ama en son aldığım Effet Faux Cils rimelin eksik kaldığı aile fotoğrafı da huzurunuzda.


Özetleyecek olursam:
Markadan aldığım ve en çok sevdiğim ürün: YSL Rouge Volupte Shine - Nude in Private
En memnun kalmadığım ürün: Zaman geçtikçe far konusunda zevkim değiştiği için far paletleri
Kesinlikle tavsiye edeceğim: YSL Effet Faux Cils-waterproof
Numunesini denediğim, sahip olmadığım ama alacak kadar beğendiğim: YSL Manifesto parfüm

YSL benim için son zamanlarda özellikle rujları, rimelleri ve fondötenleriyle ön plana çıkıyor. Far konusunda gönlümü fetheden başka markalarla çoktan tanıştım. Onlara da sırayla yer vereceğim bu yazı dizisinde.

Sizin en sevdiğiniz ya da denemek istediğiniz YSL ürünleri neler? Paylaşmayı unutmayın!
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Dior - Spring Ball Oje

Herkese merhaba!

Geçtiğimiz günlerde yararlandığım Sephora Black Card indirimiyle aldıklarım arasından son ürün Dior'un 343 numaralı, Spring Ball adlı ojesi.

Ben 1-2 yılda yine 1-2 tane oje alan, çünkü normalde kullanmayan biriyim. Yakın zamanlarda kınalar düğünler başlayacak ve fırsatını bulmuşken en yakın arkadaşlarımdan birinin kına gecesinde giyeceğim elbiseye uygun bir oje almak istedim.

Konu oje olunca simli ve metalik şeylere bayılıyorum! Bu konuda da Dior ve Chanel en beğendiğim ürünlerle çıkıyor karşıma hep.


Spring Ball, içinde bol bol sim olan, neon bir mercan rengi. Aslında adındaki "bahar"dan çok, tam bir yaz rengi. Bana sıcacık günleri hatırlatıyor.



İçinde hem altın, hem gümüş renginde, minicik simler bulunuyor. Oldukça opak ve 2 kat sürmekle istediğiniz sonucu elde edebiliyorsunuz.

Sim miktarı, ojeyi silmeyi zorlaştırıyor ve elinizi sim içinde bırakıyor ama o kadar güzel ki, bu yönüne çok da takılmıyor insan. 
Giyeceğim elbiseyle uyumunu da çok sevdim!

Flaşlı çekimde Dior Spring Ball

Kalıcılığı konusunda yorum yapamıyorum çünkü normalde oje kullanmadığımdan sürüp 1 saatten fazla beklettiğim olmadı henüz.
Bunu aldığım gün, bu ve Chanel'in bir ojesi arasında kalmıştım ve görünüşe göre birkaç güne onu da alacağım çünkü onda da resmen aklım kaldı. Buna hiç benzemeyen, tamamen farklı bir duruşu ve rengi vardı. Alacak olursam blogda yerini hemen alır, merak ederseniz şimdiden not düşeyim.

Dior ojeler 10 ml lik ambalajlarında geliyor ve şu anki fiyatları 76 lira. Ben indirim zamanında 60.8 liraya aldım.
Mercan renginde ve ışıltılı ojeler seviyorsanız kesinlikle ilk Dior standına uğramalı ve Spring Ball'u yakından görmelisiniz. "İyi ki aldım!" diyorum.

Sizce nasıl? Paylaşmayı unutmayın!
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

19 Mart 2014 Çarşamba

Sally Hansen - Shell We Dance?

Herkese merhaba!

Bugünün konuğu, geçtiğimiz günlerde bir ihtiyacı kapatmak üzere eczaneye girmişken gözüme ilişen Sally Hansen ojelerden "Shell We Dance".


Son zamanlarda güzel bir pembemsi nude tonu ararken dikkatimi çeken, tam da adından anlaşılacağı gibi inci arayışında açılan deniz kabuklarının iç rengini hatırlatan "Shell We Dance?", şişeye bakınca gayet güzel bir ilk izlenim yaratmıştı bende. Tamamen o an karar verip aldığım bir şey olunca araştırmasını sonradan yapabildim ve aslında hiç de opak olmadığını ancak eve geldiğimde anladım.

Güneş ışığında "Shell We Dance?"
Gölgede "Shell We Dance?"

Sally Hansen markasının oje serisini önceden hiç denememiştim. Eminim seride tam opak renkler de vardır ama bu daha çok fransız maniküründe baz olarak kullanılacak bir tona benziyor. Buradaki yarı opak görüntüyü elde etmek için tam 4 kat uyguladım. Ona rağmen hala tırnak uçlarımın beyazlığı ışıkta görülebiliyor.

Ürün 14.7 ml lik şişesinde, özellikle de lüks kozmetik markalarının çoğunun ojelerinin iki katı miktarda geliyor. Aslında internette araştırdığım kadarıyla Chanel Emprise tam hayalimdeki nude ama Chanel ojeler son zamla 87 liraya çıktığı için o kadar çılgın bir fiyatı sıradan bir tona vermek istemediğimden bunu alternatif olarak düşündüm ama bu kadar şeffaf oluşu beni hayal kırıklığına uğrattı.

Yine de ilgilenenler olabilir, Sally Hansen ojeler 19.5 liraya satılıyor.
Siz de bu ojeyi deneyenlerden misiniz? Fikrinizi paylaşmayı unutmayın!
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Chanel Inimitable Maskara

Herkese merhaba!

Geçtiğimiz günlerde Chanel'in merak ettiğim rimellerinden birini, İnimitable'ı deneme fırsatım oldu. Bu ürünü satın almadım, Sephora'dan alışveriş yaptığım bir gün 2 kat uygulayarak denedim ve eve geldiğimde, yani uyguladığımdan 3-4 saat kadar sonra fotoğrafladım.

Ürünün ambalajı ve fırça şekli şöyle:


Uygulandığında ise:




Ben uygularken düz ve dik değil, biraz dışa doğru çekerek uyguladım. Gözlerim hal-i hazırda yeterince büyük olduğu için düz ve dik uygulamayla daha büyük gözler elde etmek yerine dış yarıyı vurgulamayı her zaman tercih ediyorum.

Rimelin en büyük özelliği kirpikleri tek tek ayırarak uzatması. İlk rimel görselini ararken de Google'da görsellerde gördüğüm kadarıyla yabancı bloglarda hep düz ve dik uygulamalı fotoğraflar var ve hepsinde de ortak özellik: tel tel ayrılmış, uzun kirpikler.
Eğer kıvrım ve hacim istiyorsanız bu rimel işinizi görmeyecek. Kirpik kıvırıcısıyla kıvırdıktan sonra nasıl durur hiç fikrim yok, ama dediğim gibi, rimelin en büyük özelliği kirpikleri tel tel ayırması ve uzatması.
Her ne kadar uzattığı kirpiklerle gözleri daha canlı, sizi daha bir "uyanık" gösterse de son zamlarla gelen 110 liralık fiyatına asla değmez. Eğer 60-70 lira olsa belki alırdım ama bu maskaranın 110 lira edecek hiçbir yönü yok bence. O fiyatı hak etmesi için çok güzelce dolgunlaştırması ve az da olsa kıvırması da gerekirdi.

Eğer bir rimele 110 lira vermek sizin için sorun değilse, tek isteğiniz tel tel ayrılmış ve uzun kirpiklerse İnimitable'ı deneyebilirsiniz. Fakat beni fiyatı kadar etkilemedi.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!